Birkaç ay önce okuduğum bir kitap şu aralar yeniden gündemime girdi. İsmi ‘’Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları’’, yazarı John Perkins. Yıllarca bizimki gibi gelişmekte olan ülkelerde görev yapmış olan yazar, ülkeleri borçlandırmak, verimsiz projeleri cahil /yetersiz /saf / hain yönetimlere yüksek maliyetlerle kabul ettirmeyi bilen bir profesyonel. Anlattıklarının hiç biri komplo teorisi de değil üstelik. Kitabı okumanızı şiddetle tavsiye ederim.
Peki bunun gündemde olmasının sebebi ne? Anlatayım...
Uzun bir süre IMF, Dünya Bankası, USAID (ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı) yada maskesi her ne halt olursa olsun aynı amaca hizmet eden kuruluşlar, ülke bazında borçlandırma ve boyunduruk altına alma politikalarını gayet başarıyla sürdürdüler. Ancak bu numaralar artık bayatlamaya başladı, Güney Amerikalılar ülkelerini bu illetlerden kurtarmanın çabası içindeler. Güzel ülkemin sıradan vatandaşı bile IMF lafını duyunca küfürü basıyor artık.
Demek ki vakit maskeyi değiştirme vaktidir. Artık ülkelere 40 yıldır yediği kazığı yedirmek çok daha zorlaşmıştır. Her zaman aynı oyunu oynadığımız batı dünyasının taktik değişikliğe gitmesinin zamanı gelip çatmıştır.
Şimdi kendimizi 5 dakikalığına şu tetikçilerin yerine koyalım, aşağı yukarı şu şekilde düşünüyor olmalılar...
- Ya bu Türkleri de hiç sevmem ama sağ sağ bitmiyor bu ülke, mandıra gibi maşallah. (Thank God)
- Millet uyanmaya başladı yeni bir yöntem bulmak lazım.
- O kadar gazeteci, politikacı, iş adamı devşirdik hala birileri çıkıp tekerimize çomak sokuyor.
- Pis Fenerliler de Roberto Carlos’u almış.
- Dış borçlarını da kapatır bunlar yakında.
- Bana daha çok devşirme, daha çok para lazım!! Ne yapsam? Ne yapsammm?
Ve çözüm bulundu... Gidip Türkiye’den üniversite satın almak. Her şeyiyle mükemmel bir planın ilk adımları. Düşünsenize yurt dışında okutulup çoğu batı hayranı, demokrasi havarisi olarak ülkesine dönmüş olanlar işlerini ne kadar da güzel yapıyorlar. Kendi insanını beğenmeyen, aslına yabancı, ‘’Ay siz hiç Türk’e benzemiyorsunuz’’ denmesinden gurur duyan sömürgeleşmiş kafalar. Üstelik üniversite Türkiye’de olunca ÖSS’yi kazanamayan öğrencilere eğitim kredisi verilerek mikro sömürgeler yaratılabilir, hem de barbar Türkleri(!) ABD’ye sokmadan. Koskoca ülkenin kahrını çekmeye ne gerek var, kurarlar iki tane sivil toplum örgütü hallederler bu işi.
Evet Bilgi Üniversitesi, Amerikalılara satıldı. Benim bu sene mezun olduğum okul. Benim kafası karışık okulum. ‘’Hepimiz Ermeniyiz’’ yürüyüşüne canhıraş bir şekilde katılan ama Tandoğan, Çağlayan , Gündoğdu mitinglerine birileri katılmak istediğinde canı sıkılan okulum. 1 Kürt, 1 Çingene, 1 Ermeni asıllı vatandaşımızı bulanın ilk fırsatta akademik (!) etnik kimlik araştırması yaptığı okulum. Kürşat Bumin Hocamızın ‘’Şapkanın da devrimi mi olurmuş’’ dediği ve her fırsatta lafı Atatürk’e dayandırdığı, ama bir taraftan da Toktamış Ateş’in ‘’Kemalizm’’ konferansları verdiği okul. Avrupa Birliğiyle kurduğu bağlantılardan gurur duyan ama içinde Türk bayrağı göremediğim okul.
Kafasındaki karışıklık Amerikalı müttefiklerimizi(!) rahatsız etmiş olacak ki okulumuza sağlam bir duruş kazandırmak için satın almaya karar vermişler. Eminim bu alınan son okul olmayacak. Soros Baba yada onun gibiler, önümüzdeki günlerde ülkemizin açıkta kalan öğrencilerine bol miktarda destek olacak gibi görünüyor.
Biz 1 buçuk milyonu aşkın öğrenciyi tarikatların, kumarın, uyuşturucunun kucağına bırakmaya razı olduktan sonra birileri de bu çocukları sahiplenecektir. Bizim açtığımız boşluğu birilerinin doldurmaması zaten maddenin tabiatına aykırı olurdu.
Hadi artık herkes kınasını yakmaya hazır olsun. Ülkenin geleceği olan gençler Soros Babalarına emanet. Neymiş o Kemalizm, milli eğitim falan, eskidi o kafalar.
Kemalist Gençlere Allah Rahmet Eylesin, Long Live Sorospu Children!!
Monday, 25 June 2007
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
1 yorum:
Okulumla nasıl gurur duyucam şimdi ben?Bana öğretilenleri nasıl uygulayacağım,kendi okulumu yüceltmem öğretilmişti şimdi neyle ve nasıl yücelticem...
Bora..
Post a Comment