Thursday, 28 June 2007

Teröristle Mücadele mi? Terörle Mücadele mi?

Bu batılılar pek garip adamlardır. Esmer bir çocuk metroya binerken üstüne kalın bir mont giyer, terörist diye çeker vururlar. Sonra da ‘’Bir yanlışlık olmuş, özür dileriz’’ derler. Ah canım benim ne önemi var, özür bile dileme... Eskiden özür mü dilerdin sanki?

Yıllardır birlikte yaşayan doğu toplumlarının arasına önce nifak sokup sonra birlikte yaşamayı öğretmeye çalışırlar. Herhalde Almanların Yahudilerle, beyazların zencilerle, Katoliklerin Protestanlarla yaşadığı gibi.

Ben su katılmamış bir batı düşmanı değilim, aksine batı medeniyetine kendi medeniyetimiz kadar saygı duyarım. Ancak batının ‘’Bana saldıran terörist. Başkasına saldıran özgürlük savaşçısı’’ felsefesine isyan etmemek elimde değil. Sadrazamın sol tarafında duran Almanya ve sağında duran Belçika gelsin de, Suriye, İran, Irak, Ermenistan’la komşuluk yapsın.

Sırası gelmişken çevremizdeki diğer komşulara da değinmekte fayda var. Yıllarca bizimle yaşayan (bizim toprağımızda) İranlılar, Suriyeliler, Iraklılar, Ermeniler, Yunanlar vs. kısa vadeli planlar ve küçük hesaplar uğruna komşularının gençliğine (Mehmetçiğe), masum sivillerin hayatına kast etmiş bir şekilde, bırakın göz yummayı, açıktan PKK’ya destek vermişlerdir.

Bu açılardan bakıldığında Atatürk’ün zamanında dediği gibi ‘’Bizim ellerimiz bilhassa temizdir’’. Kimsenin bize insan hakları, soykırım, terörle mücadele dersi vermeye hakkı yoktur.

Ben bu vatanın bir evladıyım, gerektiğinde canımı vermeye de hazırım. Ancak kendime görev olarak artık sadece silahlı çatışmayı görmüyorum. Terörle ve teröristle mücadele artık farklı boyutlarda da verilmelidir. Türk Silahlı Kuvettleri’nin yıllardır bütün özverisiyle, memleketin aslan gibi çocuklarını feda ederek yürüttüğü operasyonlar bütün inancıyla devam etmelidir. Elinde silahı ile canımıza kast eden düşmana doğal olarak silahla karşılık verilmelidir. Af söz konusu olmamalıdır. Bu konumuzun ‘’Teröristle Mücadele’’ kısmıdır. Ancak geçen yıllar göstermiştir ki yalnız silahlı mücadele ile terör olayı bitmeyecektir.

Terörle mücadelenin içeride ve dışarıda farklı boyutları vardır. Öncelikle içerideki noktalara değinelim ;

- PKK’nın yurtiçindeki haraç ağı ve diğer çeşitli gelir kaynakları hızla kurutulmalıdır. Şüphesiz bu ağ sayesinde çok sayıda teröriste de ulaşılabilir.

- Psikolojik savaş boyutu aksatılmamalıdır. Nitekim Genel Kurmay Başkanı Büyükanıt’ın da belirttiği gibi, gazeteler ve televizyonlar yaptıkları yayınlara dikkat etmelidirler. Yapılan mücadelenin kararlılığı ve haklılığı dosta düşmana karşı açıkça ortaya koyulmalıdır. Basın yalnızca içeriyi değil dış dünyayı da düşünerek yayınlarını yapmalıdır. Bu hiçbir işe yaramasa bile uzaktan akıl vermeye bayılan batılıların gözüne gerçekleri sokmak için iyi bir yöntemdir.

- Doğu ve güneydoğu illerimizdeki umutsuzluğu azaltmanın yolları bulunmalıdır. Silahlı mücadeleyle birlikte yürütülmesi gereken en önemli sorumluluk ‘’Umut Operasyonu’’dur. Batılılar hiçbir hayırlı işimize yardımcı olmadıkları gibi Güneydoğu Anadolu Projesine de tek lira kredi vermemişlerdir. Buna rağmen bu ülkenin insanları kendi ceplerinden, vergileriyle ödedikleri GAP’ın altından kalkmayı bilmiştir. Bunun gibi projeler bölgeye umut ve iş götürecektir. Uğrunda yaşayacak bir şeyleri olacak insanlar silaha sarılmazlar.

- Doğu insanını yansıtan, onların ihtiyaçlarını anlatan insanların meclise girmesine müsaade etmeliyiz. Silaha sarılmayan, çözümü ortak değer yargılarıyla bulabileceğimize inanan ne kadar insan varsa demokratik olarak temsil edilmelidir. Ne kadar insanımızı demokrasiden faydalandırırsak o kadar sağlıklı bir ortama kavuşuruz. Unutmayalım ki PKK bu insanlarımızın gerçek temsilcisi değildir.


Şimdi gelelim işin dış boyutuna. Çok şükür komşularımızın her birine kafa tutabilecek imkanlar elimizdedir. Çevremizde terörü destekleyen her kim varsa onlara bunun pahalıya patlayacağını kesin ve inandırıcı yöntemlerle göstermeliyiz. Bunda çekinecek hiçbir şey yoktur. Zaten son 20 yıldır bedel ödeyen Türkiye, riskleri göze almadan hiçbir şeyin elde edilemeyeceğini deneme/yanılma yöntemiyle iyice öğrenmiştir. Tabi ki her çare askeri değil. Ekonomik veya stratejik ipler çekilerek de çevre ülkelere baskı yapılabilir. Koskoca Türkiye’ye de böyle kararlı bir çizgi yakışır ve bu bizim menfaatimize olur.

Bu çalışmalar ekseninde Türkiye’nin en büyük eksiklerinden biri olan ‘’Türk Lobisi’’ faaliyetleri de hızlanmalıdır. Avrupa’da yaşayan milyonlarca Türk’ün artık sözü yabancı meclislerde geçmelidir. Bu insanların yüz binden fazlası girişimcidir ve kendi işyerlerinin sahipleridir. Bu insanların ülkeleriyle bağları sıkılaştırılmalıdır. Bir daha Ermeni soykırımı gibi bir safsata Alman meclisine geldiğinde, Almanlar iki kere düşünmelidirler. PKK’ya göz yummayı bırakıp, iade edilmesi istenen teröristler derhal verilmelidir. Bu tip olaylarda lobi faaliyetleri çok etkili olabilir.

Herkes bu durumdan kendine vazife çıkartmalıdır. Gazeteci, iş adamı, sıradan vatandaş, asker ve tabi ki politikacılar... Hükümet topu artık askere atmaktan vazgeçip kontrolü eline almalıdır. Bunun gibi hassas bir konuda, halk desteğini de bu derece arkasına almış hangi hükümet başarısız olabilir ki? Evlatlarını kaybetmekten bıkmış bu insanlar hangi bedeli, hangi sıkıntıyı çekmekte tereddüt eder ki? Yıllarca terör yüzünden kaybettiğimiz milyarlarca doların insanlarımıza akmasının zamanı değil midir? Amerika ‘’Biz onları vurmazsak onlar bizi vuracak’’ felsefesiyle(!!) 5-6 bin mil öteden gelip yanı başımızda ortalığı kasıp kavurmayı kendine hak görüyorsa, biz de burnumuzun dibine pekala müdahale edebiliriz. Bu bizim en doğal hakkımızdır, canına kast edilmiş her insanın müdafaa hakkı olduğu gibi. Hükümetler artık bu bilinçle çalışmalıdırlar. Kendi insanlarının hizmetçisi olduklarını hatırlamalıdırlar.

Aksi şekilde hareket eden her hükümetin hıyanet içinde olduğunu düşünmek de sanırım yanlış olmaz. Tıpkı birisinin yıllar önce bizi uyardığı gibi...

Monday, 25 June 2007

Mikro Ekonomik Tetikçiler – Bilgi Üniversitesi Satışı

Birkaç ay önce okuduğum bir kitap şu aralar yeniden gündemime girdi. İsmi ‘’Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları’’, yazarı John Perkins. Yıllarca bizimki gibi gelişmekte olan ülkelerde görev yapmış olan yazar, ülkeleri borçlandırmak, verimsiz projeleri cahil /yetersiz /saf / hain yönetimlere yüksek maliyetlerle kabul ettirmeyi bilen bir profesyonel. Anlattıklarının hiç biri komplo teorisi de değil üstelik. Kitabı okumanızı şiddetle tavsiye ederim.

Peki bunun gündemde olmasının sebebi ne? Anlatayım...

Uzun bir süre IMF, Dünya Bankası, USAID (ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı) yada maskesi her ne halt olursa olsun aynı amaca hizmet eden kuruluşlar, ülke bazında borçlandırma ve boyunduruk altına alma politikalarını gayet başarıyla sürdürdüler. Ancak bu numaralar artık bayatlamaya başladı, Güney Amerikalılar ülkelerini bu illetlerden kurtarmanın çabası içindeler. Güzel ülkemin sıradan vatandaşı bile IMF lafını duyunca küfürü basıyor artık.

Demek ki vakit maskeyi değiştirme vaktidir. Artık ülkelere 40 yıldır yediği kazığı yedirmek çok daha zorlaşmıştır. Her zaman aynı oyunu oynadığımız batı dünyasının taktik değişikliğe gitmesinin zamanı gelip çatmıştır.

Şimdi kendimizi 5 dakikalığına şu tetikçilerin yerine koyalım, aşağı yukarı şu şekilde düşünüyor olmalılar...

- Ya bu Türkleri de hiç sevmem ama sağ sağ bitmiyor bu ülke, mandıra gibi maşallah. (Thank God)
- Millet uyanmaya başladı yeni bir yöntem bulmak lazım.
- O kadar gazeteci, politikacı, iş adamı devşirdik hala birileri çıkıp tekerimize çomak sokuyor.
- Pis Fenerliler de Roberto Carlos’u almış.
- Dış borçlarını da kapatır bunlar yakında.
- Bana daha çok devşirme, daha çok para lazım!! Ne yapsam? Ne yapsammm?


Ve çözüm bulundu... Gidip Türkiye’den üniversite satın almak. Her şeyiyle mükemmel bir planın ilk adımları. Düşünsenize yurt dışında okutulup çoğu batı hayranı, demokrasi havarisi olarak ülkesine dönmüş olanlar işlerini ne kadar da güzel yapıyorlar. Kendi insanını beğenmeyen, aslına yabancı, ‘’Ay siz hiç Türk’e benzemiyorsunuz’’ denmesinden gurur duyan sömürgeleşmiş kafalar. Üstelik üniversite Türkiye’de olunca ÖSS’yi kazanamayan öğrencilere eğitim kredisi verilerek mikro sömürgeler yaratılabilir, hem de barbar Türkleri(!) ABD’ye sokmadan. Koskoca ülkenin kahrını çekmeye ne gerek var, kurarlar iki tane sivil toplum örgütü hallederler bu işi.

Evet Bilgi Üniversitesi, Amerikalılara satıldı. Benim bu sene mezun olduğum okul. Benim kafası karışık okulum. ‘’Hepimiz Ermeniyiz’’ yürüyüşüne canhıraş bir şekilde katılan ama Tandoğan, Çağlayan , Gündoğdu mitinglerine birileri katılmak istediğinde canı sıkılan okulum. 1 Kürt, 1 Çingene, 1 Ermeni asıllı vatandaşımızı bulanın ilk fırsatta akademik (!) etnik kimlik araştırması yaptığı okulum. Kürşat Bumin Hocamızın ‘’Şapkanın da devrimi mi olurmuş’’ dediği ve her fırsatta lafı Atatürk’e dayandırdığı, ama bir taraftan da Toktamış Ateş’in ‘’Kemalizm’’ konferansları verdiği okul. Avrupa Birliğiyle kurduğu bağlantılardan gurur duyan ama içinde Türk bayrağı göremediğim okul.

Kafasındaki karışıklık Amerikalı müttefiklerimizi(!) rahatsız etmiş olacak ki okulumuza sağlam bir duruş kazandırmak için satın almaya karar vermişler. Eminim bu alınan son okul olmayacak. Soros Baba yada onun gibiler, önümüzdeki günlerde ülkemizin açıkta kalan öğrencilerine bol miktarda destek olacak gibi görünüyor.

Biz 1 buçuk milyonu aşkın öğrenciyi tarikatların, kumarın, uyuşturucunun kucağına bırakmaya razı olduktan sonra birileri de bu çocukları sahiplenecektir. Bizim açtığımız boşluğu birilerinin doldurmaması zaten maddenin tabiatına aykırı olurdu.

Hadi artık herkes kınasını yakmaya hazır olsun. Ülkenin geleceği olan gençler Soros Babalarına emanet. Neymiş o Kemalizm, milli eğitim falan, eskidi o kafalar.
Kemalist Gençlere Allah Rahmet Eylesin, Long Live Sorospu Children!!

Aman Korna Çalmayın !!!


Her sene aynı terane, değişen sadece katılımcı sayısı. Bu yıl 1 milyon 640 bin 259 aday. Yalnız 2008 sınavının şiddeti daha az olacak çünkü lise artık 4 yıl. Önümüzdeki yıl genel liseler bir seneliğine mezun vermeyecek. Sevinsem mi üzülsem mi kararsızım. Çok şükür seneye daha az öğrenci hayal kırıklığına uğrayacak diyerek gönlüme su serpmekten başka yapacak bir şeyim de yok.

Zaten ne de güzel demiş Milli Eğitim Bakanımız "Netice itibariyle ÖSS'ye giren 100 öğrencimizden 10'u bir lisans programına yerleşiyor. Bunu hepsi biliyor. Dolayısıyla bu bir eleme sınavıdır. Herkesin birinci, ikinci, üçüncü olma ihtimali yok. Dolayısıyla bu sınavda kazanmak da kaybetmek de var."
Olayı şak diye özetlemiş. Yani ne diyor?...

- Biz her 100 lise mezunundan 90’ını feda etmeyi gençliğe reva görüyoruz.
- Feda etmediğimiz 10 tanesini de Allah’a emanet ettik. Artık kapağı nereye atarlarsa oraya girsinler.
- Öyle eleştirip falan benim canımı da sıkmasınlar hepsi biliyor ki burada benim görevim size daha iyi bir sistem getirmek değil. Milli değilim ümmiyim, eğitim de pek umurumda değil ama iyi BAKıyorum doğrusu. Ben bakarım siz kazanın kaybedin beni ırgalamaz.

Bakan falan suçlayıp sinirlerimi iyice germek istemem ama tutamıyorum kendimi. Öyle bir BAKAN var ki karşımda BAKtığı yerin yüzde 90’ı telef oluyor ama adam geçmiş ‘’Herkes birinci olamaz’’ diyebiliyor. Esas korkum bu sistem mağdurlarının 10 sene sonra yüce divanda Sayın Bakan’ın başına çorap örebilecek olmaları. (Hem de üstünde Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik yazan bir çorap) ‘’Gel bakalım, sen misin sistemi iyileştirmek adına hiçbir şey yapmayan bir de karşımıza geçip bize akıl öğreten’’ diye hesap sorulacaktır herhalde. İlköğretim kitaplarından Atatürk’ü sildirmeye çalışması konusundaki yargısı biterse, ÖSS konusu da oldukça başını ağrıtacaktır düşüncesindeyim. (Amin)

Şşşt Ses Yapmayın!!

Tıp isteyip, hukuk okuyanlar, kafası matematiğe çalışmayan ama çakı gibi atlet olabilecek gençler, üniversitede okumak uğruna ülkenin bir ucundan öbür ucuna gidip ailelerini ekonomik olarak zorlayanlar, ilk sene de kazanamadıkları için ‘’Bırak kız okumayı, çok bile okudun’’ tipinde baskılara maruz kalanlar ve mücadeleyi bırakmak zorunda kalanlar bir tarafta.
Sevgili belediyemiz öbür tarafta. Tüm bunlara çareyi bulmuş, sınavdan bir gece önce ve sınav sırasında ‘’ Lütfen Klakson Çalmayınız, Sınav Var’’ tabelalarını her yere asmış.
Belediyenin bu iyi niyetli davranışına diyecek bir şey yok. Ama neye, kime yarayacak? Bütün senesi uykusuz, korkular içinde, endişeyle geçmiş gençleri son gece uyutsak ne fark edecek?

Ama tabi bazılarımızın işine gelir uyutmak. Aman uyusunlar. Aman sorgulamasınlar bu sistemi. Aman kimse ‘’Öyle üstünde milli eğitim bakanı yazan çorap giymekle bakan mı olunur ey efendi?!?’’ diye sormasın. Bırakın bütün hayatlarını etkileyecek bu sınavdan başarılı olma şansını sadece her 100 kişiden 10’una tanımaya devam edelim. ALLAH AŞKINA KORNAYA BASMAYIN, UYANDIRMAYIN!!!